Hayr u hasenât (hayır hasenat): hayırlı ve güzel işlerdi. Sevap kazandırıcı amellerdir. Hayır, gönüllü ve seve seve helal kazançla yapılan bir ibadettir.

Yüce Allah “ hayırda yarışınız” buyurmaktadır. İstemeyerek yapılan yardımlar hayır sayılmaz. Hayra harcanan paranın da helâl olması gerekir.

Herhangi bir maddi ve dünyevi menfaat beklemeden sırf Allah rızası için yapılan iyilik ve yardımlara, hayır ve hasenat denir. Bu maksatla çeşme, köprü, cami, Kur’an kursu, okul ve hastane yapmak hayırdır ve hayır amaçlı yapılan bu tür şeylere de hayrât denir.

Hayır ve hasenat herhangi bir maddi ve dünyevi karşılık beklemeden Hak rızası için yapılan iyilik olmakla beraber, hayrı yapan yaptığı hayra karşılık sevap kazanma, netice itibariyle cehennem azabından kurtulma ve cennete girme gibi manevi ve uhrevi bir ecir umabilir, böyle bir beklenti içinde olabilir. Yapılan hayır ve hasenat karşılığında ecir ve sevap beklentisi içinde olmak hayır ve hasenat kavramının ruhuna ve özüne aykırı değildir.

İbadetler gibi hayır ve hasenatta da gayenin sırf Allah(c.c) rızası olması en yüksek amacıdır, Zaten Hakk’ın rızasını kazanma saadetine eren bahtiyarların gideceği yer cennettir.

Hayır ve hasenat malla, bedenle ve canla yapılır. Dille ve bilgi ile yapılan yardımlar ve iyilikler de hayırdır. İyi olanı emir veya tavsiye, kötü olanı menetme veya bu konuda uyarıda bulunma İslam’da temel ilkedir ve hayırdır. Hiçbir dünyevi karşılık beklemeden sadece Allah Teala’nın rızası için kendilerini hayra ve hasenata adayanlara hayırsever, yardım ve iyilik sever, gibi sıfat ve unvanlar verilir.

İstisnası bütün insanların faydalandığı güzel sonuçlara vesile olan bütün keşif ve icatlar da hayır kavramına dahildir. Zerre kadar hayır yapan mutlaka bunun karşılığını görecektir. Resuller, nebiler, veliler, evliya, fazilet sahibi insanlar hayırlı işler yapan hayırlı ve örnek insanlardır. Hayır ve hasenat kavramı fitre, kurban, sadaka ve zekat gibi yerine getirilmesi sünnet veya vacip veyahut farz ibadetlerin ifasından sonra gelir ve bunların ilerisinde ve üstünde Allah Teala için bir infaktır. Kur’an’da Yüce Allah; “Hayır yapınız, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Hac, 22/77) .“Hayırda acele ediniz.” (Müminin, 23/56,61) “Hayırlarda yarışınız.” (Bakara, 2/148) buyurmaktadır

Hayır bir vicdan ve gönül işidir. Hayır yapmak insanı dünyada ve ahirette mutlu eder. Hayır ehlinin adı vefat ettikten sonra da hayırla yâd edilir. Hayratı yapan zatın ismi ve kim olduğu hiç bilinmese bile amel defterinin sevap hanesine devamlı olarak sevap yazılır, ruhu şad olur. Hayır ehlinin isminin ve kimliğinin bilinmesi riya sayılmaz “Vefat eden bir kişinin amel defteri kapanır,” buyuruyor Allah Resulü. “Ancak sadaka-i cariye denilen hayrat yapanlar, arkalarında faydalı ilim ve hayırlı bir evlat bırakanlar, müstesnadır.” Hayrat, hayır ehline sürekli ve kesintisiz bir sevap akışı sağlar.

Mutluluğa giden yol iyilik köprüsünden geçer. Mutlu olmanın yolu insanlara iyili yapmaktan ve faydalı olmaktan geçer. Kıskançlığın ve düşmanlığın önüne iyilik yapılarak geçilir. Tek başına zengin ve başarılı olmak insanı mutlu etmez. Mutluluğu paylaşarak, iyilik yaparak ta insanlar mutlu olurlar. Gönül almanın yolu illaki çok paralar vermekten geçmez. “Gülümsemenin de bir sadaka olduğunu” belirtir. Peygamber efendimiz.

Gülümsemek hiçbir yüzde çirkin durmaz. Sermayesi de yoktur. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişler atalarımız. Önemli olan başkalarına tatlı dilli olarak, insanları severek ve faydalı olarak iyi bir insan olmaktır.

HAYIR VE HASENATINI ÖNDEN GÖNDER…

Çok zengin, fakat bir o kadar da cimri bir adam, bir gece oğlu ile evinin bahçesinde oturuyorlardı. Bir ara oğluna; "Oğlum artık yaşlandım, üstelik hastayım, eğer ben ölürsem sana vasiyetim, malımın üçte birini ayır, fakirlere ver" dedi.

Oğlu ise; "Baba ne güzel düşünmüşsün. Bunu sonraya niçin bırakıyorsun, sen kendin versen daha iyi olmaz mı?" dedi.

Babası: "Oğlum benim elim varmıyor vermeye, yapamam. Bir kuruş vereceğim zaman sanki canım çıkıyor. Ama ben öldükten sonra sen verirsin" dedi. Sonra eve gitmek için kalktılar. Oğlu feneri getirdi ve babasının arkasında yürümeye başladı. Işık babasına arkadan geldiği için adamın sırtına isabet ediyor ve önüne gölge yapıyordu.

Babası; "Oğlum önüme geç, ışığı önüme tut" dese de, oğlu ısrarla babasının arkasından yürüdü ve ışık sırtına geldi. Derken yaşlı adam önünü göremeyip yere düştü.

Oğlu, babasını yerden kaldırırken; "Özür dilerim baba, fakat şunu öğrenmeni istedim: insan ışığı arkasına alırsa kendi gölgesi önüne düşer, önünü göremez. Fakat ışık önden gider, insan onu takip ederse, önü aydınlanır, rahat eder. İşte bunun gibi sen de hayır ve hasenatını önden gönderirsen, ahirette sana faydası olur. Kendinden sonraya kalan hayrın bir faydasını göremezsin, çünkü onun sevabı hayatta iken verilir.".