Bir yahudi ile Hazreti Ali arasında bir anlaşmazlık vuku bulur. Meselelerinin halli için zamanın halifesi Hazreti Ebu Bekir'in huzuruna çıkarlar. Hazreti Ebu Bekir (r.a) Yahudi’ye ismi ile hitap ederek yerini gösterdikten sonra Hazreti Ali'ye:
— Buyurun ya Eba Hasan, diye hitap ederek Yahudi’nin yanında yer gösterir. Bunun üzerine Hazreti Ali'nin yüzünde üzüntü ve hiddet işareti belirmeye başlayınca, Hazreti Ebu Bekir, Yahudi’nin yanına geç dediğim için mi üzüldün diye sorar.
Hazreti Ali:
— Hayır! Bilakis Yahudi’nin yanına geç, dediğin için değil, ona ismiyle hitap ettiğin halde bana en çok hoşuma giden künyem olan Ebu Hasan ismimle hitap etmeniz bana iltimas gibi geldi de ondan üzüldüm, der.
Bu manzarayı gören Yahudi İslam’ın inceliği karşısında Müslüman olup:
— Lailahe İllallah Muhammedün Resûlüllah, der.
PEYGAMBERİN KIZI DA OLSA
Mahzun kabilesine mensup bir kadın hırsızlık yapmış ve bu kadının durumu Kureyş'lileri güç durumda bırakmıştı. Aralarında “bu kadın için Peygamber aleyhisselâm nezdinde kim şefaatçi olacak” diye konuştular.
Bir kısmı dedi ki:
— Allah'ın Resulünün sevgilisi Usame radıyallahu anh'ten başka kim buna cesaret gösterebilir? Durumu Üsame radıyallahu anh'e bildirdiler. O da Peygamber aleyhisselâma müracaat eder. Resulüllah aleyhisselâm Üsame radıyallahu anh'e:
— Allah'ın tespit ettiği cezalardan biri hakkında şefaatçi olmaya nasıl teşebbüs edersin? dedi ve sonra kalkıp şöyle buyurur:
— Ey insanlar! Sizden evvelkilerin niçin helak olduklarını bilir misiniz? Onların arasında soylulardan biri hırsızlık yaptığı zaman, onu serbest bırakır, ceza vermezlerdi. Halkın zayıf tabakasından bir kimse hırsızlık yaptığı zaman da, hemen cezayı tatbik ederlerdi. “Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma hırsızlık etse, onun da elini keserdim. Cezasını veririm.” Buyurur. (Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî,)
HZ. ÖMER'İN ADALETİNE BİR MİSAL
Ashab'tan Abdurrahman bin Avf, Hazreti Ömer (r.a.) halife iken onu makamında ziyarete gelmişti, selâm verip müsait bir yere oturdu. Hz. Ömer kendisiyle hiç meşgul olmuyor hattâ selâmını bile almıyordu. Hayretle neticeyi beklerken, Hazreti Ömer, işini bitirdikten sonra yanan mumu söndürdü; aynı onun gibi başka bir mum yaktıktan sonra: “Ve aleyküm selâm” deyip selâmını aldı. Ve konuşmaya başladılar.
Abdurrahman bin Avf Hazretleri, Ömer (r.a.) Hazretlerine niçin o mumu söndürüp başkasını yaktıktan sonra kendisiyle meşgul olmaya başladığını sormuştu.
Hazreti Ömer (r.a.):
— Ya Abdurrahman, evvelki mum devletin hazinesinden alınmış mumdu. O yanarken şahsî işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Sizinle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım ondan sonra sizinle meşgul olmaya başladım, deyince Abdurrahman bin Avf Hazretlerinin gözleri yaşarmıştı.
Ellerini kaldırarak şöyle dua etti:
— Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer'i bizim başımızdan eksik etme!