Genellikle her insan iyi bir insan olmak ve iyi bir insan olarak yaşamak ve anılmak ister. İyi insanın temeli aile se atılır. Aile ise toplumun en küçük yapı taşıdır.
Toplum ailelerden oluşur. Her aile, aile fertlerinin iyi insan olmalarını ister. Her millet de kendi vatandaşlarının iyi insan olmalarını arzu eder.
Toplumun huzur ve mutluluğu ailenin huzur ve mutluluğundan geçer. Aile huzurlu olursa topluma huzurlu olur.
Bu nedenle iyi insan nasıl olunur ve nasıl mesut ve bahtiyar olunur. İyi insan, inanan inandığını yaşayan , ahlaki değerlere sahip çıkan kamil bir insan demektir.
İyi İnsanın Vasıfları
İyi insanın vasfı güzel ahlaklı olmaktır. Güze ahlakın en belirgin özelliği güler yüzlü olmaktır. Bu sayede bir insan her türlü zorlukların üstesinden gelebilir. İnsanları mal ile, para ile memnun etmek mümkün değildir. Ancak güler yüz ve güzel huy ile taş kalpli insanları yumuşatabilirsiniz.
Tebessüm, daralan gönüllere bir ferahlıktır. Güler yüzdür. Güzel ahlaktır. İyi günlerin mutlu tebessümü ile, kötü günlerin göz yaşını dostlarla paylaşmaktır. Sıkıntılara ve dertlere karşı sabırlı, dağlar gibi vakur, deryalar gibi geniş olmaktır. Sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi gibi gizli vermektir. Yaptığı iyiliğin karşılığını sadece karşıdan beklememeli “Balık bilmezse Hâlık bilir.” demelidir.
Altı güze şey; “ Altı güze şey vardır ki,altı kişide bir başka güzeldir. Adalet güzeldir. Ancak idarecide olursa daha güzedir. Cömertlik güzeldir. Ancak zenginlere olursa daha güzedir. Vakar(ağır başlılık) güzeldir . Alimlerde olursa daha güzeldir.
Sabır fakirlerde, tövbe gençlerde, haya ise kadınlarda daha güzeldir.
Güzel ahlak, cömertlik ve kimseyi üzmemektir. Başkalarına eziyet etmemek, eziyetlere katlanmaktır. Allahtan razı olmak, hayrı ve şerri Allah’tan bilmektir. Nimetlere şükretmek , bela ve musibetlere sabretmektir
Güzel ahlak, insanlara karşı şefkatli olmak, haramlardan kaçınıp helali aramaktır. Yaratandan dolayı yaratılanları hoş görmektir.
Kötü ahlaklı kişi, parçalanmış testiye benzer. Ne yamanır nede eskisi gibi çamur olur. Kötü ahlak öyle bir fenalıktır ki, onunla yapılan iyilikler fayda vermez. Güzel ahlak ise, öyle bir iyiliktir ki,işlenen günahlar onunla affa uğrar.
Dört güzel haslet ; “ Dört güzel haslet kimde bulunursa , Allah Katında yüksek derecelere kavuşur. Yumuşak huylu olmak, ilim sahibi olmak, cömert olmak, güzel ahlak sahibi olmaktır.”
Güzel ahlaklı olan kimse , insaflıdır, iyi niyetlidir, başkalarını hatalarını görmez, kötü zandan kaçınır, başkalarından gelen eziyetlere katlanır, daima kendi ayıp ve kusurlarıyla meşgul olur, herkese yumuşak davranır ve güler yüzü olur.
Güzel ahlaklı olan kimse , edeplidir, başkalarını çekiştirmez, Allah için sever, Allah için buğzeder. Emanete hainlik etmez.
Ahlak, aynen hastalık gibi bulaşıcıdır. Bu nedenle iyi huylu, Salih insanlarla arkadaşlık edilmelidir. Kötü huylu kişilerle arkadaşlık etmemelidir. Sevgili Peygamberimiz;” kişi, arkadaşının dini üzerinedir.” Buyurmuştur. Atarımız da, ”Söyle arkadaşını söyleyeyim ne olduğunu “demişlerdir.
İyiliğin Peşinden Koşmak
Salih bir zat vardı. Çok cömertti. Elinde avucundakileri muhtaçlara dağıttığı gibi, yardım isteyen fakirler olursa, onlara belli etmeden, başkalarından kendi adına borç alır fakirlere hediye ederdi.
Bu zat bir gün hastalanır, yatağa düşer. Hastalığı gittikçe artar. Bunu duyan alacaklılar, onun ölüm döşeğinde olduğunu düşünerek başucuna dikilırler. Salih zat bundan son derece utanmış, rahatsız olmuştur. Asık yüzlü, sıkıntılı tiplerle çevrili olması onu üzmüştü. Bir şeyler söylemek istedi ancak, bize para gerek, nasihat değil, diye susturulur.
Bu sırada dışarıdan helva satan bir çocuğun sesi duyuldu. Salih zat, bir adamına seslenerek helvaları satın alıp ziyaretçilere ikram etmesini istedi. Görevli, çocuğun tepsisindeki bütün helvaları aldı. Ziyaretçilere ikram etti.
Herkes iştahla helvaları yediler. Çocuk gelip helvaların parasını istedi. Salih zat,
- Evlat bunları bana borç olarak yazar mısın? deyince çocuk tek kelime söylemeden dışarı çıktı, 50-100 metre ileride bir ağacın altına oturup sessizce ağlamaya başladı.
Oradan geçmekte olan şehrin valisi onu gördü, yanına gelip başını okşadı, niye ağladığını sordu. Çocuk olup biteni anlattı, o zata edebimden bir şey diyemedim ama,
- Ben bunları zaten borç olarak almıştım, nasıl ödeyeceğim, evime nasıl para götüreceğim?" diye ağlıyorum dedi. Vali, hasta yatan Salih zatı yakından tanıyordu. Çocuğun parasını ödedi.
Çocuğa içi altın dolu yedi sekiz kese altın vererek gidip o Salih zata vermesini söyledi. Altınlar eve gelince alacaklıların neşesi yerine geldi. Herkes alacağını tahsil etti. Ancak böyle aniden paranın gelmesine de bir anlam veremediler. Salih zat şu cevabı verdi: "Ben sıkıntı içindeydim. Siz de sıkıntı içindeydiniz. Buna bir de çocuğun üzüntüsü eklendi. Çocuğun edebi, tek kelime etmeden gitmesi, işi çözdü. Allahü teâlâ o masumun ihlası, edebi hürmetine sıkıntıları giderdi. İmtihanı kazanan o masum oldu.
Alacaklılar utanıp paraları tekrar vermek istediler. Ancak kabul etmedi.
İyilik Tohumları Ekmek
“Kötülük bir tohumdur.” der Celâleddîn-i Rumî, “Tıpkı iyilik gibi.” Büyük ve küçük demeden ekilen her bir tohum insanları, toplumları ve dünyayı değiştirecek kadar güçlü nüveler taşır özünde. İyiliklerin yeşermesini istiyorsak daha nüve hâlindeyken kötülükleri engellemek gerek. Hikmet ehli bedevinin hikâyesini anlatır bu gerçeği nazara vermek için:
Çölde devesiyle yol alan bedevi, susuzluktan kurumuş bir garibe rastlar. Kendisinden su isteyen garibe acır ve insaniyet namına devesinden inerek ona su verir. Suyu kana kana içen adama can gelir ve hemen bedeviyi iter. Deveye atladığı gibi oradan kaçmaya yeltenir. Hayret ve ibretle olanları izleyen bedevi, hırsızın arkasından şöyle seslenir:
“Ey yolcu! Tamam deveyi al git ama sakın bu olanları başkasına anlatma.” Bu isteği tuhaf bulan hırsız duraksayıp sebebini sorar. Bedevinin cevabı kötülüklerin yayılmasının, iyiliği de ortadan kaldıracağının hikmetli ifadesidir: “Eğer bunu başkalarına anlatırsan, bu her yerde duyulur ve insanlar bir daha çölde susuz kalmış birini gördüklerinde ona asla yardım etmez.”