Ağlayan bir çocuğun yanında mutlu olabilir miyiz? Sıkıntı çeken, üzülen, mutsuz olan bir kimsenin yanında mutlu olabilir miyiz? Cevabımız hayırsa, öyleyse bir insanın mutluluğu başkalarının mutlu olmasına da bağlıdır. Bir toplumun mutlu ve müreffeh olması da fertlerin mutlu ve mesut olmalarından geçer.
Kendini sevmeyen insan var mıdır? Peki ya başka insanları da en az kendisi kadar seven biri? Hiç uzağa gitmeden, kendimizden hareket ederek bu kelimenin sırrına ermeye çalışalım. Hemen her insan kendini sever, çıkarlarını gözetir. Bu doğanın ve yaratılışımızın bir gereğidir, olması gereken de budur. Fakat iş çevremizdeki diğer insanları sevme ve onların çıkarlarını gözetmeye geldiğinde, orada kâmil insan ile bencil insan ayrılır. Bencil insan, yalnızca kendi çıkarlarını gözetir, kendini sever. Bencil olmayan, başkalarını da en az kendisi kadar seven ve onların çıkarlarını gözeten insan ise “diğerkâm” olur.
Farsça “diğer” (başka)” ve “kâm” (sevgi, arzu, mutluluk) kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelen “diğerkâm“, dilimizde kendine yer bulmuş ve Türkçeleşmiş bir sıfattır. . “Yalnızca kendi çıkarlarını düşünmeyen; kendisi kadar başka insanları da seven ve onların yararını gözeten” anlamına gelir. “Hiçbir kişisel karşılık beklemeden, başka insanların iyiliğini düşünen ve onlar için faydalı şeyler yapmayı ilke edinen kişi” anlamına da gelmektedir. Kısaca bencil olmayan, tanıdık veya bir başkası için güzel bir şey yaptığında mutlu olabilen insanları karşılamaktadır.
Peki bugün gerçekten kaldı mı diğerkâm insanlar? Çocuklarımızı arkadaşlarıyla oynamaya gönderirken onlara paylaşmayı mı öğütlüyoruz, yoksa sadece kendi çıkarlarını korumasını mı? Bizler sokakta kavga eden insanların arasına girerken, bu işten zarar görüp görmeyeceğimizi birkaç kez düşünmüyor muyuz? İnsanların gönlüne kin yerine sevgi tohumları ekmek gerekiyor, böyle yüksek bir duyarlılığa ve vicdana sahip bir toplum yaratmak için. Bizim bir “askıda ekmek” uygulamamız vardı, hatırlıyor musunuz? İşte unutulup giden bu gelenek, bence diğerkâmlığın güzel bir örneği.
Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış. Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelmiş. Gazeteci çiftçiye sormuş:
“Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?”
Çiftçi cevap vermiş: “Yoksa bilmiyor musun? Rüzgâr, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim”.
Yaşamlarımız da böyledir. Ve mutluluğu seçenler, başkalarının mutluluğa ulaşmasına yardım etmelidir. Birimizin refaha ulaşması, herkesin refaha ulaşmasına bağlıdır. Gerçek şu ki hiçbirimiz kazanamayız, hepimiz birden kazanmadıkça.