Çocuklara para terbiyesi vermek her ana babanın önemli görevlerindendir. Yoksa baba malı yemeye alışırlar. Mirasyedi bir nesil ortaya çıkar. Hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen, küçük menfaatler için şeref ve namuslarını hiçe sayan hain bir nesil… Ancak çoğu ana baba, çocuklara para terbiyesinin nasıl verileceğini, onlarda sağlıklı bir kapital anlayışının nasıl oluşturulacağını bilmiyorlar. Çocuklarına daha çok para harcamayı öğretiyorlar. Nasıl kazanıldığından ise hiç bahsetmiyorlar.
Hâlbuki paranın nasıl kazanıldığını bilinmeden nasıl harcanacağı da bilinmez. Rahmetli babam bazen şöyle sorardı: “
Parayı kazanmak mı zor harcamak mı? Kazanmak harcamaktan daha kolaydır. Zor kazandığımız parayı harcamak için ince eleyip sık dokumamız gerekir, yoksa kolayca harcanır, çabucak darlığa düşülebilir…” derdi. Evet, çocuklara; Karnımızı baba ekmeğine, cebimizi de başkalarının parasına alıştırmamamız gerektiğini anlatmamız gerekmektedir bir şekilde. Herkes kendi çalışıp kazansın, kendi parasını gönlünce harcasın. Kimseden para dilenmesin. Emekte gözü, yemekte yüzü olsun… Ana babalar çocuklarına ya parayı çok verip şımartıyorlar. Ya da az verip ağlatılıyor. Her şeyin bir ölçüsü olduğu gibi çocuklara harçlık vermenin bir ölçüsü olmalıdır. Çocuğa harçlık verilirken takip ve kontrolü de yapılmalıdır. Çocuğun harçlığını verimli kullanıp kullanmadığı bilinmelidir. Lüzumsuz ve israfa kaçan harcamalarına dikkat çekilmelidir. Tutumlu olmayı, ekonomik kaynakların sınırsız olmadığını hatırlamak gerekir. Fakirliğin sıkıntılarını, zenginliğin sorumluluklarını fark ettirmek gerekir. Çocuklara verilecek para eğitimini, ana babalar okul ile birlikte, ya da işverenle birlikte yürütebilirler. Ankara- ASO Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde Müdür olarak görev yapan hemşerimiz Mustafa Taşçı, diğer okullara örneklik teşkil edecek bir uygulama yapmış. Okulda, 6.500.00 TL. Bütçeli bir sandık kurulmuş. Öğrenciler kendi kendilerine sandıktan para alıp verme işini kayıt altına almışlar. Sandık herkese açık bir noktaya konmuş. Tarihimizdeki sadaka taşları gibi. Ya da
“ karz-ı hasen”(karşılıksız borç verme) gibi. İhtiyacı olan öğrenciler gelip sandıktan ihtiyaçları kadar harçlık alıyorlar. Deftere kendi isimlerini yazıyorlar. Sonrada parayı iade ediyorlar. İsimlerini defterden siliyorlar.
Okulda bu şekilde yardımlaşma sandığı kurulması İslam’ın ticaret ahlakının uygulamalı öğretilmesine yardımcı olabilir. Böyle bir uygulama, öğrencilerde karşılıklı güven duygusunu, borç alış verişlerinde sözünde durmayı, kendi kendilerini kontrol etmeyi, bütçelerini yönetmeyi, açık, şeffaf ve dürüst davranmayı öğretecektir. Ekonomik dayanışmayı, zorlukları elbirliği ile aşmayı kavratacaktır. Anadolu’nun imece usulünü yaşatacaktır. Bencillikten uzaklaştıracak, biz olma, birlik olma ruhunu kazandıracaktır. Okulda başka bir uygulama daha var. Öğrencilere zaman kavramını ve yönetimini öğretmek için i zil de çalınmıyor. Daha önce bir makalemde, liselerde derse giriş çıkışlarda zil çalmanın kaldırılmasının doğru olacağını yazmıştım. Bunu desteklemek için de Rus bilim adamı İvan Petroviç Pavlov’un psikoloji deneyinden örnek vermiştim. Okulda,274 öğrenci burslu okuması, ücretsiz öğle yemeği ve ücretsiz servislerden faydalanmaları, Organize Sanayinde,330 fabrikada iş garantili uygulamalı eğitim verilmesi de diğer güzelliklerdir. Okuldaki bu farklı uygulamalar bakan geçmiş Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve Müsteşar Yusuf Tekin’in de dikkatini çekmiş, okulu ziyaret ederek takdir ve teşekkürlerini ifade etmişlerdir. Okuldaki bu farklı güzelliklerde okul müdürü Mustafa Taşçı Bey’in payı büyüktür. Zira “Fabrikanızı değiştiremiyorsanız patronunu değiştiriniz” demişlerdir. Okullarda başarı ve değişimi yakalayabilmek; iyi yetişmiş, kendini geliştirmiş, yenilikçi, dinamik insanlarla mümkün olabilir. “Bize yeni icat çıkarma” diyen klasik statükocu idarecilerle değil tabi ki…