McDonaldlaştırma kavramı, George Ritzer’in literatüre kazandırdığı bir kavramdır. McDonald’s çoğu kişiye göre sıradan bir restoran zinciri, ticari bir işletme olarak değerlendirilebilir. Ancak Ritzer’e göre böyle değildir. Ritzer, McDonald’s’ın bir fastfood zinciri olmaktan öte bir Amerikalılşatırma projesi olduğunu söyler. Dolayısıyla bu kültürün tüm dünyada egemen olma sürecini ‘’McDonaldlaştırma’’ olarak kavramlaştırmıştır. Dünya üzerinde egemen bir kültür oluşturma süreci olan McDonaldlaştırma sürecini dört boyutta ele alır: verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim. Bu dört boyutun ve sürecin temeline de Weber’in geçmiş toplum ile modern toplumun dinamikleri arasındaki temel fark olarak belirttiği rasyonaliteyi koyar.
Kellner’e göre ise McDonald’s restoranları modernleştirme ve kültürel homojenlik gibi süreçleri açıklayan sosyolojik bir fenomendir. Aslında Kellner ve Ritzer McDonald’s hakkında aynı şeyi düşünmektedirler; Amerikalılaşmanın ve küresel kapitalizmin kültür elçisi. Amerikan kültürünün yayılması için kültür emperyalizmi yapan önemli simgelerden biri. Tek tipleştirme, farklılıkların yok olması ve Amerikan tüketici toplumunun dünyada egemenlik sağlamasında Coca Cola ve Disneyland da McDonald’s gibi rol oynamaktadır. Bütün bu tüketim unsurları tüketici davranışlarında bir homojenlik oluşturmayı hedeflemektedir. Bunu Ritzer’in McDonaldlaştırma sürecinin dört boyutunu ele alarak daha iyi anlayabiliriz.
Verimlilik boyutu, belirlenen amaca ulaşmak için en uygun aracı seçme çabasını ifade etmektedir. Mesela müşteriler için verimlilik, ihtiyaç duyduğu şeyi daha az çabayla daha çabuk elde edebilmesidir. Görevliler için ise görevini hızlı ve kolay yapabilmesidir. Ritzer bu verimliliği bir montaj hattına benzetir. Bir hamburger menüsünün hazırlanmasında çalışanlar aralarında işbölümü yaparak işi en hızlı şekilde hallederler. Bu esnada müşteri de unutulmaz tabi; müşterinin restorana gelişi, aracını kolayca park edebilmesi, kasaya hemen ulaşabilmesi, kasada kolayca yemeğini alabilmesi ve masaya yönelmesini kolaylaştıracak bütün unsurlar hazırlanır. Müşteri de bu süreçte aktif rol oynamaktadır. Siparişi sisteme müşterinin girmesi, siparişini kendisinin alması, yemek bittikten sonra tepsisini bırakması gereken yere bırakması vs. müşterinin de bu süreçte oynadığı rolü göstermektedir.
Hesaplanabilirlik boyutu ile kast edilen nicelleştirmedir. Rasyonaliteye dayalı bir sistemde hesap edilebilen, sayılabilen şeylere vurgu yapılırı. Dolayısıyla burada McDonald’s ürünlerinin niteliği yerine niceliği ön plana çıkarılır; az paraya çok yiyecek alma düşüncesi. Menülerde ‘’big’’ kavramlarının sıklıkla yer alması, hamburgerin içerisindeki et ve peynirin hamburgerin dışına taşmasını vurgulayan görseller vs. Aynı zamanda bütün bunların çok kısa bir sürede hazırlanıp müşteriye sunulması da ön plana çıkarılır. Aslında hesaplanabilirlik boyutu şunu ifade ediyor; üniversiteler için eğitimin niteliğinden ziyade, üniversite sayısının fazlalığının ve kaç öğrencinin sistemden geçtiğinin vurgulanması.
Öngörülebilirlik boyutu , insanların hangi durumda ve ne zamanda neyle karşılaşacaklarını bilmesini ifade eder. Weber’in hayatında sürprizlere yer yoktur çünkü rasyonelleşmiş bir toplum bunu kabullenmez. Dolayısıyla her şeyin daha önceden kestirilebilir olması önemlidir. Müşterinin ne yiyeceğini bilmesi ifade ediyor aslında. Dünyada McDonlad’s şubelerinden hangisine gidersek gidelim hepsinde de aynı şeyi yiyip aynı lezzeti alacağımız gerçeğiyle karşılaşacağız. Çünkü McDonald’s sisteminin en temel özelliği aynılaştırmadır. Ritzer de McDonaldlaştırmayı toplumda tek tip kültür oluşturma projesi olarak açıklarken bunu görmemizi istemektedir. McDonald’s sisteminde her şey zaman ve mekandan bağımsız olarak ayrıştırılır ve müşterilerle olan ilişkiler klişeleşmiştir.
Denetim boyutu ise akılcılaştırılmış bir sistemde verimsizliğin en büyük sebebinin insan olarak görülmesinden dolayı onun denetlenmesini ifade etmektedir. Bu denetleme işlemi, McDonald’s sisteminde olabildiğince robot kullanarak yapılmaktadır.
Ritzer, McDonaldlaştırmanın insanı, insanlıktan çıkardığını ileri sürer. Kasada aynı görevleri durmaksızın robot gibi tekrar eden çalışanlar, kayan bir bandın üzerinde sıraya girmiş müşteriler sanki Ford fabrikasının montaj hattındaki robotlar. Sonuç olarak Ritzer McDonaldlaştırmayı farklılık gözetmeyen ve tektipleştirmeyi amaçlayan bir eritme potası olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken bunun devlet tarafından bir politika haline getirilerek bilinçli bir süreci ifade ettiğini de vurgulamaktadır. Bugün McDonald’s’ın ülkenin en büyük et ve patates alıcısı olması ve reklam ve pazarlamaya diğer tüm firmalardan daha fazla önem vermesi ve hatta oyuncak dağıtımına dahi başlaması bunun göstergesidir.