Geçtiğimiz Nisan ayında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde Siyer Araştırmaları Merkezi (SAMER) tarafından Prof. Dr. Fuat Sezgin ve İslami İlimler sempozyumu düzenlendi. Birkaç gün önce de sempozyum bildiri kitabı yayımlandı. Prof. Dr. Fuat Sezgin’in Çağdaş İslam Düşüncesindeki Yeri adlı konuyla katıldığım sempozyum bildirimden Fuat Hoca hakkında birkaç şey paylaşmak istiyorum:
Fuat Hoca; değerli ve önemli bir maziye sahip olan koskoca İslâm medeniyetini öğrenmemiz için ezik ve aşağılık duygusu içerisinde batı üstünlüğü ve hayranlığıyla kendi kendimize ördüğümüz ve kendimizi hapsettiğimiz bu duvarlarda bize kapı açmıştır. Mesele, bu kapıda gidecek takipçiler toplamak olmamalıdır; bu hususla ilgili resepsiyonlar, toplantılar düzenleyerek ve sadece müze, kütüphane açmak… Buradaki asıl meselenin benlik ve bir varlık mücadelesi olduğu şuuru kazanılmalı ve bu bilinçle bu girişimlerde bulunulmalıdır. Çünkü İslâm’ın bilim tarihinde hangi konumda yer aldığını bilmeden verdiğimiz mücadele tam yerini bulmuş olmuyor. Batı medeniyetine zemin oluşturan bir bilim anlayışından nasıl buraya gelindi, sorusunun tek bir cevabı olmasa da şu anda İslâm camiasının ve bu alandaki otoritenin mesele edindiği mevzulara bakarak bu soruyu kısmen cevaplamış olabiliriz. Dolayısıyla her şeyin bir anda değiştiği bu dünyada önemli bir yer almak, etkin bir rol üstlenmek istiyorsak dünya bilimler tarihinde çok önemli bir yerimiz olduğunu bilmeliyiz.
Bizler, Müslümanların henüz hicretin 4. yüzyılında bilimsel gelişmeleri takip edip yeni bilimler keşfettiklerini Fuat Hocanın araştırmalarıyla öğrenebiliyoruz. Bugüne kadar İslâm bilim tarihinin bu kadar zengin bir geçmişe sahip olduğunu ne okuduk ne öğrendik. Çünkü bütün dünyaya özellikle de araştırmayan Müslümanlara bilimler tarihinin, üç yüzyıllık bir geçmişe sahip olan modern bilimler tarihinden ibaret olduğunu ve dümenin başında ise Avrupa’nın olduğunu anlattılar. Bundan önceki nesillere de şimdiki nesle de bilimler tarihinin altın çağı olarak açıklanan ancak dünya bilimler tarihinde Müslümanların katkısını ve gerçek yerini gizleyen Rönesans adlı maskeyi hala sarsılmaz bir gerçek olarak ders kitaplarında öğretiyorlar. Dolayısıyla biz Fuat Hocanın bize bıraktığı bu mirası nasıl değerlendirebiliriz bunu düşünmeliyiz. Mesela bize dayatılan bu kavram kargaşasına bir son vererek müfredatlarımıza kaynak olarak Fuat Hocanın çalışmalarını alabiliriz. Literatürümüzden Rönesans kavramını kaldırıp Ortaçağ’ın karanlık bir çağ olduğunu öğrenen nesle, aslında gerçeğin bu olmadığı İslâm medeniyetinin bilim ve kültür alanında altın çağını yaşadığı muştusunu verebiliriz. Daha da ciddi bir adım atmak için müfredatımıza İslâm Bilim Tarihi dersleri koyabiliriz. Böylece geçmişini bilmediğinden nasıl bir gelecek inşa edeceğini kavrayamayan nesle bir kolaylık yapmış oluruz.