Bu dünyada kendisine yaşam alanı bulan insanoğlunun, kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve bütün dünyaya faydalı bir yaşam sürdürebilmesi için en gerekli olan şeylerin başında ilim gelmektedir. Sözlükte ilim; “bilmek” anlamına gelir
Bir ilme sahip olan Alim, bir şeyi derinlemesine tanıyıp mahiyetini idrak eden, bir konuda kesin bilgiye ulaşan ve bir şeyin hakikatine nüfuz eden kişi anlamlarına gelir. Alimler bilgileri öğrenip ilmi bilmeyene bildirmek ve bilene de bildiğini yeniden anlamlandırmak için öğrenmelidir.
Ayet-i kerime de "De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"[1] buyrulmak suretiyle ilim sahibi olan insanların en önemli özelliği olan Yaratanı bilme özelliği zikredilmiş, bilgili olanların bilgili olmayanlardan üstünlüğü vurgulanmıştır.
İlme giden yol eğitim ve öğretimle sağlanmaktadır. İnsanoğlunun hayatının her safhasında, doğumdan ölümüne kadar olan bütün dönemlerinde, ihtiyaç duyduğu en önemli şey yine eğitim ve öğretimdir.
Eğitim; Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme işidir, Öğretim ise; Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işidir. Tedris, tedrisat, talim ve kılavuzluk etme işidir. Eğitim ve öğretim birbiriyle bağlantılı iki husustur ve biri diğerinden daha az önemli değildir. Bireylerin yetiştirilmesinde eğitim ve öğretim birlikte sunulmalıdır.
Eğitim ve öğretim sadece belli yaşla belli yerlerle sınırlı değildir. Özellikle günümüzde tıbbın ilerlemesi neticesinde, anne karnında bulunan bebeklerin dahi annenin davranışlarından etkilendiğini, söylenen sözleri duyduğunu, annenin kendisiyle kurmuş olduğu güzel iletişimden dolayı mutlu olduğu tespit edilmektedir. İnsanoğlunun eğitimi, anne karnına düşmekle başlayıp, doğumuyla devam eden ve ölüme kadar sürecek olan bir süreçtir. Peygamberi ifadeyle “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin” sözü bu hususu ne kadar da güzel özetlemektedir.
Eğitim ve öğretimin ilk başladığı yer aile yuvasıdır. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Karakterin şekillenmesi, duyguların oluşması, bilginin öneminin anlaşılması ve dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki hep bu döneme rastlamaktadır.
- tertemiz bir yaratılışa sahiptir ve üzerine yazılmaya hazır tertemiz bir sayfa gibidir. İyi veya kötü etkilere açıktır. Çocuklar son derece meraklı, hevesli, saf, temiz ve iyi niyetlidir. Davranışları, düşünceleri ön yargısızdır. İçlerinden geldiği gibi, düşündükleri gibi davranırlar. Çocuklar, kendilerine söylenenlerden daha çok gördüklerine, yaşadıklarına ve tanık olduklarına itibar ederler. Sözlerden daha çok yaşadıkları, onlar üzerinde etkili olur. Bu sebeple anne-baba olarak bizlerin çocuklarımıza verebileceğimiz en önemli eğitim modeli “yaşayarak öğretme” olmalıdır. “Ağaç yaşken eğilir” atasözümüzün de işaret ettiği gibi hayatımızın genelini etkileyen çocukluk döneminin en verimli bir şekilde geçirilmesine ebeveynler tarafından özen gösterilmelidir.
Vatanını ve milletini seven, büyüklerine saygılı, küçüklerine merhametli, hayatın kıymetini bilen ve kötü alışkanlıkları olmayan bir nesil yetiştirilmesinin yolu önce aileden geçmektedir. Sevgili Peygamberimizde; “Hiçbir anne-baba çocuğuna edep ve terbiyeden daha iyi ikramda bulunmamıştır.”[2] buyurarak, anne-babaların evlatlarına vereceği en önemli eğitimin edep ve terbiye olduğunu zikretmiştir. Zaten kişinin aile yuvasında almış olduğu terbiye, ahlakını şekillendirmede en etkili olan husustur. Nitekim bizlerde “Kişi yedisinde neyse yetmişinde odur” diyerek bu hususu atasözü olarak kullanmaktayız.
Eğitim ve öğretimde en etkili yerlerden biride okuldur. Okul, bireylerin aile yuvasında almış olduğu eğitimden başka onlara bilgi hazinesi sağlayan en etkin kurumların başındadır. Cehaletin önlendiği yer okuldur. Kişilerin benliğinin oturduğu ve bilginin hayata aktarılması hep okul sayesinde olmaktadır. Okullarda bizlere eğitim ve öğretimi sunanlar ise başımızın tacı öğretmenlerimizdir. Almış oldukları ilmi insanlara aktaran nadide şahsiyetlerdir.
Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimizin Sünneti İslam dininin en temel iki eseridir. Kuran ilk olarak “Oku” emriyle inmeye başlamıştır. İslam dini kendisine inanları ilk davet yolu olarak okumayı seçmiştir. Nitekim Hz. Peygamberde birçok kez şöyle buyurmuştur. “Allah beni bir muallim (öğretmen) olarak göndermiş bulunuyor”[3]
Hayatımızı doğru yönde şekillendirmede bizlere yardımcı olan, bizlere bilmediklerimizi öğreten, bildiklerimizi ise daha iyi anlamamıza vesile olan ve bütün zorluklara göğüs gererek bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi saygıyla ve minnetle yad etmeliyiz.