Her yönüyle gelişen ve güçlenen Türkiye’deeğitimin kronik bir sorun olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu kronikliği aşmakiçin son yıllarda ciddi hareketlilik yaşanmış ve birçok değişikliğegidilmiştir. Buna rağmen bu düzenlemelerin ne anlama geldiği ve ne gibi yapısalsorunları çözmeye yönelik olduğu konusunda kamuoyunda bir zihin ferahlığınınolduğunu söylemek zordur. Bir yıldıröğretmen atamalarının yapılmaması bu kronik rahatsızlığı kamuoyu nezdinde dahada çekilmez hale getirmiştir. Her şehre üniversite açıp bu üniversitelerden yüzbinlerce adayı mezun edip bir yıl boyunca hiçbirini atamamak şüphesiz busistemin verdiği güveni bir hayli zayıflatmıştır.Beklentilerimiz :
Milli eğitimimizdeokul öncesi eğitimden yükseköğretime hatta öğretmen alımları ve mezun edilenöğrencilerin istihdam edilmesine kadar birbiriyle ilişkili bir sistem olarakele alınması ve sistemdeki bütün unsurları dikkate almayıp herhangi bir unsurdadeğişiklik yapmanın sistemdeki diğer unsurları olumsuz etkileyeceğininbilinmesi ve sistemi organize eden kişilerin buna göre pozisyon alması gerekir.
Milli eğitimimizkendisini bütün öğrencilere İngilizce öğretmek zorunda hissediyor olacak kiİngilizce dersini 2.sınıftan itibaren müfredata koymuş. 12 yıllık zorunlueğitimin neredeyse tamamında İngilizce yabancı dili ders olarak okutuluyor. Biryıl da yükseköğretim kademesinde okutuluyor. Ama hala günümüzde yabancı dilöğrenme sorunu yaşıyoruz, akademisyenlerimiz yabancı dil barajına takılıyor.Madem yabancı dil okulda öğretilemiyor/ öğrenilemiyorsa neden her yıl öğrencilerin karşısına çıkıyor?Aslında yabancı dil dersi bizim için çok büyük bir değer kaybıdır. Çünkü dildemek kültür demektir. İngilizce de içinde kendi kültürünü barındırdığı içinçocuklarımız bundan etkilenecektir. Burada önemli olan çocuklarımızın 2.sınıftahenüz kendi kültürlerini bilebenimseyememişken yabancı dil gibi bir kültürel dayatmaya maruz kalmalarıdır.
Yabancı dil elbetteöğrenilmelidir. Ancak dil öğrenmek diğer öğrenme alanlarından daha çok bireyselbir çaba gerektirir. Kendi kültürüne,benliğine ya da varlığına anlam katmak ve akademik kariyer yapabilmek için dilöğrenilebilir. Bu yüzden çocuklarımızın bir zorunlulukmuş gibi her dönemdeyabancı dil ile karşılaşma sorunları bir düzene bindirilmeli ve yabancı dilseçmeli bir ders olmalıdır.
Bir ülkede öğrenimçağındaki herkesin örgün eğitim almak gibi bir zorunluluğu yoktur. Okumakistemeyen ya da okumaya ilgi duymayan öğrencileri zorla okulda tutmak yerineaçık liselere yönlendirmek hem maddi anlamda hem de verimlilik anlamında dahamakuldür. Bu öğrencilere açık liselerdemesleki yönlendirmelerde bulunulmalıdır. Aslında ülkemizde mesleki eğitime önemverilmekte ancak bu önem meslek liselerine kayıt yaptıran ya da devam edenöğrenci sayısını arttırmaya yöneliktir. Oysa bu liselerde okuyan öğrencilerepiyasada istihdam sağlamaya yönelik bir değer verilmelidir. Hatta bu istihdam için iş dünyası, meslek odaları vesendikalar aktif bir rol oynamalıdır.
Sadece pozitifterimlerle dayatılmış bir milli eğitimimiz var. Ortaokuldan itibaren ahlak,sanat ve adabı muaşeret gibi sosyal ve toplumu anlamaya yönelik derslermüfredatımızda yer almalıdır. Mesela eğer medya ve okuryazarlığı dersi gibizamanla içi boşaltılmazsa 2018-2019 eğitim dönemi yılı içerisinde müfredatagiren ve ilk kez okutulacak olan ‘’ Şehrimiz’’ dersi bu yönde atılmış önemliadımlardan biridir.
Yeni hükümetsisteminde halkın milli eğitimden beklentisi ve umudu çok yüksek. Özellikleöğretmen atamaları belli bir standarda bindirilmeli. Mezun edilen öğrencinin işsahibi olma oranı her sene düşüyor çünkü sürekli üniversite açılıyor öğrencimezun ediliyor ama istihdam alanı genişlemiyor. Bu eğitim ve istihdam olanağıarasındaki ilişki de artık çözülmeli ve bir standarda oturtulmalı. Bir diğer önemlibeklenti de müfredat konusu. Yeni müfredatta artık kendi değerlerimizi yansıtanve sosyal hayatta bir pratiği olan dersler yer almalı.
AHMET HAMDİ ÇINAR