Yaşar Kemal’in bir uzun öyküsü (romanı) vardır. Adı: ”Yılanı  Öldürseler”. Koca Reis, bu uzun öyküsünde töreyi, toplumsal baskı sonucu işlenen cinayeti, sönen ocakları, acıyı, yaşanan trajediyi şiirsel bir dille anlatır. Dokuz yaşındaki Hasan’ın baskılar sonucu anasını öldürmesi, anasıyla birlikte kendinin de yaşayan bir ölü oluşu...Bu nasıl bir trajedidir Tanrım? Üstad bu trajediyi öyle bir öyküleştirmiş ki şiir tadında... Uzun öykünün adı “yılan” törenin simgesi. Töre diye dayatılanların sembolü. Yılanın öldürülmesi bu gibi yanlış dayatmaların bırakılması, bunlara bir son verilmesi  temennisidir. Heyhat!.. Neler oluyor hayatta?.. Töre cinayetleri yine var. Berdeller merdeler... Kısacık bir yılan öyküsüne hazır mısınız şimdi? Yok...Yok...”Yılan hikayesi” değil...Hani bir deyim vardır ya uzayıp giden, bir türlü çözümlenemeyen sorun mânâsına kullanılır “Yılan hikayesine döndü” diye. O yılan hikayesi değil efendim... Bizim hikayemiz bizim köyde, Oğulcuk’ta geçiyor. Şavgı’nın Hasan (Şahin) yeni yetişip geliyor. Eli iş tutuyor ufaktan ufaktan. Kayın baba Şavgı(Şevki)) pulluğun tutağını vermiş eline Hasan abinin. Kendisi Gıroğlan’ın (Mevlüt Ünal) dükkanda kağıt oynuyor. Bolüm, üçlü, kaptıkaçtı...Hele hele domino... O yıllarda taşla oynanan okey daha bilinmiyor Oğulcuk’ta. Domino çok popüler... İşi yıkmış Hasan’ın  üstüne. Çifte çubuğa bakmıyor pek. Hasan koşturuyor her işin peşine... Kardeşi İsmet, iki yaş küçük Hasan’ dan. O da geliyor tarlaya. Azık getiriyor abisine. Soğuk su getiriyor Ağdaş’tan(Aktaş). Bazen Hasan , baskı yapıyor İsmet’e: -Gel yardım it bana. Ben yimağimi yirken tut pulluğun dutağından. Sen de oğren artık çift sürmeyi. İsmet hiç oralı değil. Çiftte çubukta gözü yok. Bazen tartışıyorlar. İsmet,  karşı çıkıyor abisine. Kaçıyor. Kovalıyor Hasan. Ne çare tutamıyor bir türlü. Bir gün azık getirmiş İsmet. Hasan atları torbalamış. Yemeğini yiyor. İsmet ötelerde aylak aylak dolaşıyor. Hasan tam yemeğini bitirmiş işe başlayacak. Bir yılan az ötede. Çatal dilini çıkarıp yalanır gibi yapıyor. Hasan,atları,çifti çubuğu bırakıyor. Başlıyor koşmaya. Bir yandan bağırıyor: -İsmet! İsmet!..  Yılan... Yılan gordüm.  Gaç lan İsmet! İsmet: -Hani abi? Nirde yılan? -Orda, atların yanında... İsmet koşup geliyor atların yanına. Yakalıyor yılanı. Sarıyor bileğine. Hasan fal taşı açılmış gözlerle korku içinde izliyor olanları. İsmet Hasan’ın yanına geliyor: -Bir daha bana ‘çift sür’ diyecağan mi? Hasan: -Dimiyecağam İsmet!  Hemi vallaha, hemi billaha!.. O yılanı benden uzak dut İsmet... İsmet yakaladı Hasan abinin zayıf tarafını, bırakır mı? Düşüyor peşine. Hasan bir kaçıyor ki ardından sapan taşı yetişmez. -Bana hiçbir yumuş buyurmuyacaksın... Söz mü? -Söz İsmet! Ekmek Guran (Kur’an) çarpsın .Sana hiç iş buyurmayacağım. Nefes nefese kalmış koşturmaktan Hasan. Dili dışarı çıkmış. İsmet, işi garantiye aldıktan sonra yılanı götürüp uzak bir yere atıyor. Bu olaydan sonra da rahat ediyor. Artık abisi Hasan ona: “Öte git,gözüne tütün gider” bile demiyor.